Bir dostunuz, eşiniz sizinle konuşmaya ihtiyaç duyduğunda;
* Telefondan bir zahmet başınızı kaldırın, mümkünse sesini kapatın, çantanıza atın.
* Karşısına oturun ve gözlerine bakın.
* Öyle sağa sola bakıp, “Şu bizim Kadriye mi? Gözünün üstünde kaşın mı var?” diye konuyu değiştirmeyin.
* O da biliyor; dünyada türlü türlü dertler var, Afrikada aç çocuklar, çaresiz hastalıklarla boğuşanlar, yakınlarını kaybedenler… kendi derdine yanmasını hoş görün lütfen!
* Şu an sadece anlaşılmaya ihtiyacı var, duyulmaya ve yaşadıklarından dolayı incitilmemeye…
*”Amaann, boş ver, üzülme, bu da dert mi?” demeyin. Öyle olsaydı gelmezdi zaten size. Üzülmesine, derdine yanmasına izin verin lütfen!
* Orada, onun için, onunla, oturun ve dinleyin. Osho’nun dediği gibi; “Her insan duyabilir. Dinlemek ise sadece sessiz kalabilenler için mümkündür.”
* Gereksiz müdahelelere girişmeyin, kurtarılmak değil, anlaşılmak istiyor dost. Tek istediği sözü kesilmeden dinlenilmek. Dinleyin lütfen!
* Bir insanın başka bir insana vereceği en harika hediyenin ona ayırdığı zaman olduğunu unutmayın.
* “Ayy evet benim de başıma gelmişti, ben var ya ben” diye konuyu esnetip kendinizi dinlettirip, sıkıntısını içine hapsettirip, öylece kalakaldırmayın lütfen!
* Konunun en can alıcı kısmını anlatırken, garsondan soda istemeyin.
* “Dinlemek bir çaba gerektirir. Sadece duymak marifet değildir. Ona bakarsan ördekler de duyuyor.” diye boşuna dememiş zamanında, müzisyen Igor Stravinsky.
Her muhteşem eser bir çabanın sonucu oluşur, dostluk gibi. Yoksa; “Senden dost olmaz, senden yar olmaz…”
Naçizane…