Birbirimize yaklaşımlarımız da zaman zaman böyle olmuyor muydu? Karşımızdakinin ihtiyacı olan güneş ışığını kesip, sunduğumuz süslü saksılardan mutlu olmuyor diye kahrolmuyor muyduk? Boğmamak gerek diye düşündüm; süslü saksı misali kendi gölgemizle sevdiklerimizi. Bazen biraz kenara çekilip, güneşe izin vermeli…
İnsan bazen orkide saksılarını yenilerken, toprakla oynarken de çok şey öğrenebiliyor hayata dair. Julia Roberts misali; “Ye, dua et, sev” filmindeki gibi çok da uzaklara gitmeye gerek kalmıyor. Gitmek kaçmaktan ziyade, durup derine inmek lazım.
Aylardır bekleyen orkidelerimin saksılarını nihayet değiştirdim geçen gün. Sevdiklerimden geldikleri gibi duruyorlardı öylece. Tüllere sarılmış, şık saksıların içinde, türlü türlü aksesuarlarla donatılmış sabırla beni bekliyorlardı. Dışarıdan bakınca hiç bir sorun görünmüyor aksine pek de şık duruyorlardı.
Onlar için uygun saksıları ve toprağı birkaç gün öncesinden almıştım. Bütün işlerimi ayarladım, yere bir örtü serdim, yıllardır dinlemediğim bir albümü* koydum müzik çalarıma, dizlerimin üzerine çöktüm ve başladım orkidelerimle sohbete…
Daha önce yanlarından öylece geçip gidiyordum ve sularını da çoğunlukla yardımcım Fatma veriyordu. Şöyle hepsini tek tek inceleyince, gönül koymasalar da durumun pek de iç açıcı olmadığını biraz boynum bükük anladım.
Değişmesi gereken beş saksı vardı. İlkini elime aldığımda bana doğru çırpınırcasına atıldı. Kurtar beni bu süslü saksıdan! Çok şık, güzel ama benim ve diğerlerinin istediği bir parça güneş ışığı. Bu yüzden sana teşekkür ederim. İhtiyacım olan plastik de olsa, şeffaf olan saksılardan almışsın. Daha ne kadar dayanırdım bilmiyorum. Sonunda güneşe kavuşabileceğim.
Süslü saksının içindeki küçük plastik saksısından nazikçe çıkardım ve yeni saksısına yerleştirdim. Bir miktar can suyunu verdim, yapraklarındaki tozları sildim, sevdim, sevdim ve bir kenara yerleştirdim.
Birbirimize yaklaşımlarımız da zaman zaman böyle olmuyor muydu? Karşımızdakinin ihtiyacı olan güneş ışığını kesip, sunduğumuz süslü saksılardan mutlu olmuyor diye kahrolmuyor muyduk? Boğmamak gerek diye düşündüm; süslü saksı misali kendi gölgemizle sevdiklerimizi. Bazen biraz kenara çekilip, güneşe izin vermeli…
İkinci saksıyı elime aldığımda sessiz çığlığı ancak şimdi duyabildiğimi fark ettim. Tıpkı bir gelin gibi her dalından gelin tülleriyle sıkı sıkı fiyonklarla bağlanmıştı. Nefes alamıyordu. Üstelik bu süsün altına bir de seramikten güveç kabı koymuşlardı. Yetmemiş dallarına mavi boncuk takmışlardı. Çözmem gerçekten uzun zaman aldı. Çok üzüldüm bunca zaman nasıl göremedim diye. İçimden sürekli özür dilerken:
Nihayet, nihayet. Ben olduğum halimden çok mutluyum. Olduğum gibi olmak bana yeter. Bana takılan fiyonklar, boncuklar beni olduğumdan daha farklı yapmaz. Sadelik en güzeli…
Çevremizde de ne çok vardı böyle insanlardan. İçindeki boşluğu, aldığı arabalar, kıyafetler yada markalarla tamamlamaya çalışanlar. Ama olmuyordu. Tıpkı orkidenin süsleri gibi iğreti duruyordu.
İnsan bazen orkide saksılarını yenilerken, toprakla oynarken de çok şey öğrenebiliyor hayata dair. Farkındalıklar yaşıyor, evraka anları geliyor ve mutlu olabiliyor hem de çok mutlu olabiliyor.
Julia Roberts misali; “Ye, dua et, sev” filmindeki gibi çok da uzaklara gitmeye gerek kalmıyor. Gitmek, kaçmaktan ziyade, durup şöyle bir derine iniyor…
Aylardır bekleyen orkidelerimin saksılarını nihayet değiştirdim geçen gün. Sevdiklerimden geldikleri gibi duruyorlardı öylece. Tüllere sarılmış, şık saksıların içinde, türlü türlü aksesuarlarla donatılmış sabırla beni bekliyorlardı. Dışarıdan bakınca hiç bir sorun görünmüyor aksine pek de şık duruyorlardı.
Onlar için uygun saksıları ve toprağı birkaç gün öncesinden almıştım. Bütün işlerimi ayarladım, yere bir örtü serdim, yıllardır dinlemediğim bir albümü koydum müzik çalarıma, dizlerimin üzerine çöktüm ve başladım orkidelerimle sohbete…
İtiraf edeyim kızım Lara’yı, orkidelerle olan sohbetim koyulaşınca zaman zaman korkutmaya başladığım anlar oldu. Bununla birlikte, müzik çalardan gelen melodilerle dans etmeye başlayınca, bana eşlik etmekten başka çaresi kalmadı.
Sevgili orkidelerimin daha önce yanlarından öylece geçip gidiyordum ve sularını da çoğunlukla yardımcım Fatma veriyordu. Şöyle hepsini tek tek inceleyince, gönül koymasalar da durumun pek de iç açıcı olmadığını biraz boynum bükük anladım.
Her birinin saksısını değiştirdikçe sanki karşımda değişik değişik insanlar ve durumlar varmışçasına konuşmaya başladık. Günlük yaşantımızda da benzer durumlar gerçekleşiyordu çünkü.
Mevcut saksılarından çıkardım, yeni topraklarından eklemeler yaptım, yapraklarını sildim ve can sularını verdim.
Hediye geldikleri saksıları çok güzeldi ama ihtiyaçları duydukları değildi. Şeffaf saksılara ihtiyaçları vardı, güneşi köklerinden alıyorlardı. Birbirimize yaklaşımlarımız da zaman zaman böyle olmuyor muydu? Karşımızdakinin ihtiyacı olan güneş ışığını kesip, sunduğumuz süslü saksılardan mutlu olmuyor diye kahrolmuyor muyduk? Boğmamak gerek diye düşündüm; süslü saksı misali kendi gölgemizle sevdiklerimizi. Bazen biraz kenara çekilip, güneşe izin vermeli…
Bir kısmının dalları gelin gibiydi. Defalarca tülden fiyonklarla sarılmıştı. Nefes almak, büyümek gelişmek için dallarının özgürlüğe ihtiyacı vardı. Ayrıca zaten olduğu gibi çok güzellerdi. Fiyonklar, tüller onları daha farklı yapmayacaktı. Tüllere, fiyonklara ihtiyaç duymadığım için mutlu oldum. Orkidemin dallarının özgürlüğünü verdiğim için de çok mutlu oldum.
Orkide toprağı diğer topraklardan farklı, pek de toprak sayılmaz. Boşluklu bir yapısı var. Köklerin daha rahat hareket etmesi ve daha çok güneş görmesini sağlıyor. Tıpkı ilişkilerimiz gibi; tamamen boşlamadan ama gerekli boşluklara izin vererek.
Bir tanesinin dışındaki saksısından dolayı ne kadar fazla sulandığını görememişiz. Vermişiz vermişiz suyu. Neredeyse çürümek üzereydi. Fazla su da pek iyi olmuyordu değil mi? Tıpkı hiç su vermemek gibi… Ayarında olmalıydı, dengede olmalıydı. Sevgi de, mesafe de, özgürlük de, anlayış da…
Bir saatim oldukça anlamlı geçti. Bir çok şeyi çözdüm. Lara ile harika vakit geçirdim. Kendimle harika vakit geçirdim. Atölyemde kullanabileceğim bir sürü malzeme arttı. Açığa çıkan saksılardan, kalemlik, fırça kabı, güveç tenceresi yapacağım.
Siz de kendinize böyle küçük, anda kalabileceğiniz, güçlü yönlerinizi keşfedebileceğiniz, içinizdeki sıkıntıları boşaltabileceğiniz anlar, hobiler yaratın. Neleri çözdüğünüze, ne kulunçların çözüldüğüne inanamayacaksınız…